Post by Admin on Oct 7, 2014 13:10:36 GMT
Cihat meydanlarında kılıcıyla, normal zamanlarda ilim ve zekâsı ile Hakk’ın davasını dünyanın dört bir tarafına duyurmaya çalışan sahabilerden biri de Abdullah bin Ebî Evfâ’dır. Hz. Abdullah, “Abâdile-i Seb’a [yedi Abdullah]” olarak meşhur olan âlim sahabiler arasında yer alıyordu.
Babası Ebû Evfâ ile birlikte Resûlullah’ın feyizli sohbetine mazhar olan Hz. Abdullah, bir gün mallarının zekâtını teslim etmek üzere Resûlullah’ın huzuruna vardılar. Bu fedakâr ailenin ihlas, samimiyet ve İslam’a bağlılıklarından dolayı Peygamber Efendimiz, baba oğula takdir ve duasını eksik etmezdi. Zekâtlarını getiren diğer sahabilere yalnız kendileri için dua ettiği hâlde, Abdullah için, “Yâ Rab, Ebû Evfâ ailesine rahmet ve keremini bol eyle.” buyurdu.[1]
Bu dua, Hz. Abdullah için dünyalara bedeldi. Bu ânı ve sözleri hayatının en tatlı ve mesut hatırası olarak yâd ederdi. Sonunda Resûlullah’ın duası Ebû Evfâ ailesi hakkında kabul olmuş, Hz. Abdullah, Resûlullah’ın yüce davasını cihana yayma bahtiyarlığına ermişti.
Hz. Abdullah bir taraftan ilimle uğraşırken, diğer taraftan savaşlara da katılırdı.[2]Resûlullah ile birlikte yedi gazaya katıldı. Huneyn ve Hayber Savaşlarında üstün kahramanlıklar gösterdi. Huneyn’de birçok kimsenin sıkışıp kaçtığı, Müslümanların mağlubiyet ihtimalinin ortaya çıktığı bir sırada Hz. Abdullah, sarsılmadan canını Resûlullah’a siper eden sahabiler içinde bulunuyordu. Savaşın dehşeti ve şiddeti onu korkutmuyordu. Resûlullah’a gelecek tehlikelere karşı göğsünü geriyordu. Nihayet Huneyn’de yaralandı. Bu yaraların izleri, hayatının sonuna kadar bir alamet ve işaret olarak kaldı.
Umretü’l-Kazâ’da Resûlullah Efendimiz Kâbe-i Muazzama’yı tavaf ederken, Hz. Abdullah, Peygamberimize muhafızlık ediyordu. Kendisinden nakledilen bir rivayette, “Peygamber Efendimiz umre için Kâbe’yi tavaf ve Safa ile Merve arasında sa’y ederken biz de onu müşriklere karşı koruyorduk.” der. Bir bakıma Hz. Abdullah, Resûlullah’ın muhafızıydı. Gerçi Resûlullah daima Allah’ın inayeti altındaydı, onun koruyucusu Hz. Allah’tı; fakat sebepler dünyasında yaşadığı için ümmetine örnek olsun diye esbaba tevessül ediyordu.
Hadis ilminde mühim isimlerden olan Abdullah bin Ebî Evfâ, Resûlullah’tan 95 hadis rivayet etmiştir. Bunların çoğu cihat hakkındadır. Mesela “Cennet kılıçların gölgesi altındadır.” mealindeki hadisi Hz. Abdullah rivayet etmiştir.
Abdullah bin Ebî Evfâ son derece sabırlı bir insandı. Vuku bulan musibetler karşısında ailesine, çevresine daima sabır telkin ederdi. Bir defasında çok sevdiği küçük kızı vefat etmişti. Hanımı yana yakıla ağlıyordu. Hz. Abdullah, hanımının bu şekilde sesli ağlamasını hoş görmedi, ikaz etti:
“Kalben üzülebilirsin, gözyaşı dökebilirsin; fakat seslice ağlama!”
O, Resûlullah’ın yaptığını aynen tatbik ediyordu. Zira Resûlullah Efendimiz de oğlu İbrâhim vefat ettiğinde aynı şekilde hareket etmişti.
Hz. Abdullah, Resûl-i Ekrem’in vefatına kadar Medine’de kaldı. Resûlullah’ın nübüvvet nurundan feyiz aldı. Vefatından sonra Kûfe’ye gitti, oraya yerleşti. Hz. Abdullah, Kûfe’de Hicrî 86 senesinde vefat eden son sahabidir. İmam-ı Âzam Ebû Hanife, Hz. Abdullah’ın devrine yetişti. Hz. Abdullah vefat ettiğinde Ebû Hanife altı yaşındaydı.
Allah ondan razı olsun!
_______________________
[1]Buhârî, Fedâil, 5.
[2]Müsned, 4: 381, 383.
Babası Ebû Evfâ ile birlikte Resûlullah’ın feyizli sohbetine mazhar olan Hz. Abdullah, bir gün mallarının zekâtını teslim etmek üzere Resûlullah’ın huzuruna vardılar. Bu fedakâr ailenin ihlas, samimiyet ve İslam’a bağlılıklarından dolayı Peygamber Efendimiz, baba oğula takdir ve duasını eksik etmezdi. Zekâtlarını getiren diğer sahabilere yalnız kendileri için dua ettiği hâlde, Abdullah için, “Yâ Rab, Ebû Evfâ ailesine rahmet ve keremini bol eyle.” buyurdu.[1]
Bu dua, Hz. Abdullah için dünyalara bedeldi. Bu ânı ve sözleri hayatının en tatlı ve mesut hatırası olarak yâd ederdi. Sonunda Resûlullah’ın duası Ebû Evfâ ailesi hakkında kabul olmuş, Hz. Abdullah, Resûlullah’ın yüce davasını cihana yayma bahtiyarlığına ermişti.
Hz. Abdullah bir taraftan ilimle uğraşırken, diğer taraftan savaşlara da katılırdı.[2]Resûlullah ile birlikte yedi gazaya katıldı. Huneyn ve Hayber Savaşlarında üstün kahramanlıklar gösterdi. Huneyn’de birçok kimsenin sıkışıp kaçtığı, Müslümanların mağlubiyet ihtimalinin ortaya çıktığı bir sırada Hz. Abdullah, sarsılmadan canını Resûlullah’a siper eden sahabiler içinde bulunuyordu. Savaşın dehşeti ve şiddeti onu korkutmuyordu. Resûlullah’a gelecek tehlikelere karşı göğsünü geriyordu. Nihayet Huneyn’de yaralandı. Bu yaraların izleri, hayatının sonuna kadar bir alamet ve işaret olarak kaldı.
Umretü’l-Kazâ’da Resûlullah Efendimiz Kâbe-i Muazzama’yı tavaf ederken, Hz. Abdullah, Peygamberimize muhafızlık ediyordu. Kendisinden nakledilen bir rivayette, “Peygamber Efendimiz umre için Kâbe’yi tavaf ve Safa ile Merve arasında sa’y ederken biz de onu müşriklere karşı koruyorduk.” der. Bir bakıma Hz. Abdullah, Resûlullah’ın muhafızıydı. Gerçi Resûlullah daima Allah’ın inayeti altındaydı, onun koruyucusu Hz. Allah’tı; fakat sebepler dünyasında yaşadığı için ümmetine örnek olsun diye esbaba tevessül ediyordu.
Hadis ilminde mühim isimlerden olan Abdullah bin Ebî Evfâ, Resûlullah’tan 95 hadis rivayet etmiştir. Bunların çoğu cihat hakkındadır. Mesela “Cennet kılıçların gölgesi altındadır.” mealindeki hadisi Hz. Abdullah rivayet etmiştir.
Abdullah bin Ebî Evfâ son derece sabırlı bir insandı. Vuku bulan musibetler karşısında ailesine, çevresine daima sabır telkin ederdi. Bir defasında çok sevdiği küçük kızı vefat etmişti. Hanımı yana yakıla ağlıyordu. Hz. Abdullah, hanımının bu şekilde sesli ağlamasını hoş görmedi, ikaz etti:
“Kalben üzülebilirsin, gözyaşı dökebilirsin; fakat seslice ağlama!”
O, Resûlullah’ın yaptığını aynen tatbik ediyordu. Zira Resûlullah Efendimiz de oğlu İbrâhim vefat ettiğinde aynı şekilde hareket etmişti.
Hz. Abdullah, Resûl-i Ekrem’in vefatına kadar Medine’de kaldı. Resûlullah’ın nübüvvet nurundan feyiz aldı. Vefatından sonra Kûfe’ye gitti, oraya yerleşti. Hz. Abdullah, Kûfe’de Hicrî 86 senesinde vefat eden son sahabidir. İmam-ı Âzam Ebû Hanife, Hz. Abdullah’ın devrine yetişti. Hz. Abdullah vefat ettiğinde Ebû Hanife altı yaşındaydı.
Allah ondan razı olsun!
_______________________
[1]Buhârî, Fedâil, 5.
[2]Müsned, 4: 381, 383.